19 Kasım 2014 Çarşamba

14 Kasım - Öne Çıkan Response: [Wacquant + La Haine + L'esquive]

Duygu
La Haine filmi, L’esquive filmi ve Wacquant’ın okumasında ortak olarak Fransa’daki sosyal dışlanma ele alınmış. Wacquant, Fransa ile Amerika’yı karşılaştırarak getto ile banliyö arasındaki farkları ve benzerlikleri ortaya koymayı amaçlamıştır. Bunu yaparken Amerika ve Fransa’da ortak olan siyahların yaşam şekillerinden yola çıkmıştır. La Haine filmi ise polis ile yaftalanmış bir toplumun arasında geçen gerginlikleri konu alır. La Haine filmi gibi Fransa’da geçen L’esquive filmi ise banliyöde yaşayan gençlerin oynadıkları bir tiyatro oyununu gösterge olarak alarak sınıf farklılıklarına değinmektedir.

Wacquant, yazısında Amerika’daki ‘gettolar’ ile Fransa’daki ‘banliyölerin’ temel farklarını 5 ana başlıkta incelemiştir. Temel olarak getto ve banliyö kelimelerindeki anlam farklılığına dikkat çekerek gettoların kendi içlerinde, dışarıdan çok daha soyut, kargaşaların daha çok olduğu ve dışlanmışlığın kesin damgalar ile yapıldığı yerler olduğundan bahsetmiştir. Banliyöler ise daha çok işçi sınıfı olarak adlandırılan, çevresinden tam olarak soyutlanmamış, kargaşaların daha uzak olduğu ve damgalanmış kimlikten kurtulmanın daha kolay olduğu yerlerdir. Bu özelliklerin tanımlanmasının ardından Wacquant’ın savunduğu düşünce, Fransa’daki siyahilerin kesinlikle getto değil banliyöde yaşadıklarıdır. Bu özellikler düşünülerek La Haine ve L’esquive filmlerini ele alırsak; La Haine filmindeki çatışmaların yoğunluğu, daha katı sınırların oluşu ve film boyu gündemde olan bir silah Wacquant’ın tanımıyla banliyö kavramının gettoya doğru kaydığı izlenimini vermektedir. İnsanların mutlak damgalandığı tanısı, yaşadıkları yerden çıkıp Paris’e giden gençlerin oradaki bir polise yönelttikleri soru karşısında oldukça kibar bir şekilde yanıt almaları ile görünmez olmuştur. Çünkü Paris’teki o polis, bu gençlerin yaşadıkları yeri bilmemektedir. Birden bu kimlikten kurtulmanın ne kadar büyük farklılıklara yol açtığı açıkça görülür. Bu kısımda ‘sosyal dışlanmanın roman halleri’ okuma parçasında üniversiteye giderek farklı ortamlara giren gençlerin roman mahallerindeki kimliklerinden sıyrılarak toplumdan biri olarak görülmeleri konusu akla gelir. La Haine filminin sonunda ana karakter olan Vinz’in ve bir polisin ölmesi, yaşanılan bölgedeki şiddetin oldukça yaygın olduğunu göstermektedir. Bu konuda Wacquant’ın korkusu olan Fransa’nın Amerikan tarzı gettolara kayma tehlikesi gündeme gelir. Wacquant, her ne kadar Fransa gettosu kavramının bir sosyolojik uydurma olduğu sonucuna varmış olsa da La Haine filminde gettolaşan bir banliyönün varlığından söz edilebilinir. 

L’esquive filmi ise Wacquant’ın bahsettiği gibi tipik bir banliyödür. Daha samimi, sakin bir ortamın hakim olduğu bölgede ten rengi ayrımının tam olarak yapılmaması burayı gettodan ayıran en önemli farktır. Zengin fakir farklılıklarının daha çok vurgulandığı filmde, insanlar arası küçük tartışmalar dışında bir şiddet göze çarpmaz. Bu filmin La Haine ile en önemli ortak noktası polis tarafından düşman bilenen halktır. İki filmde de polisin göstermiş olduğu şiddet ve bir sorun yokken ortamı boşuna germesi banliyöde yaşayan insanların, başkalarında bir önyargı oluşturduğu konusunu gündeme getirir. Bu önyargı konusunda Waquant’ın belli sınırlarla ayırdığı getto ve banliyöler benzer özellikler gösterir.

Sonuç olarak, La Haine filmi Waquant’ın savunduğu düşünceye göre farklı bir yerleşme betimlerken, L’esquive filmindeki yer Waquant’ın ideal Fransız banliyösünün sınırlarını çizmektedir. Nasıl olursa olsun her iki filmde de etrafından soyutlanarak damgalanmış toplumların varlığı söz konusudur.

Tartışma Sorusu: Wacquant’ın betimlemesiyle getto ve banliyöler arasında ciddi farklar varsa ve banliyöler gettoların yanında oldukça masum alanlarsa neden toplumun parçası olarak görülmeyip hala ötekileştirilmeye mahkumlar? 


Büşra 
Makale; banliyöler ile gettonun birbirine benzeyen ve birbirinden farklılaşan yönlerini ortaya koyuyor. Makale banliyö ve gettonun etnik dağılımı, günlük yaşantısı, nüfusu, örgütsel yapısı, suç oranları ve tehlike, yoksulluk durumu ve derecesi gibi konulara yoğunlaşmıştır. Chicago’nun siyah gettosunda ve Paris’in hemen dışında bir işçi sınıfı kasabası olan La Courneuve'da saha çalışmaları, resmi istatistiklerin analizi, insanlarla derinlemesine görüşmeler yapılarak bir sonuca varılmıştır. Çalışmadaki temel amaç Fransız-Amerikan yakınsamasını açıklığa kavuşturmaktır.

Wacqount’ ın temel olarak söylediği; “İşçi sınıfı banliyöleri Amerikan tarzı gettolar değildir.” Ancak bunu söylerken işçi sınıfının yaşadığı banliyöde bir çöküntü olduğunu reddetmez. Banliyölerde toplum sınıf farklılıklarına yani temelde ekonomik düzeye göre ayrılırken, getto da durum tamamen ırk/renk ayrımıdır.

Banliyöler ve getto içerisinde azınlık nüfus barındırmaları, içerisinde bulundukları kentten aynı konularda ayrışmaları bakımından benzerlik gösterir. Sanayisizleşme, işsizlik, kamu hizmetlerinden yararlanamama ve yoksulluğun zarar verdiği, toplumun alt tabakalarına itilmiş insanların oluşturduğu yapılardır.

Makalede bahsedilen banliyö yapısının heterojenliği, citesine bağlı ve citeyi sevmeyen sakinler; La Haine filminde gördüğüm bir sahneyi anımsattı. Filmdeki siyahi gencin banliyöyü kastederek buradan kurtulmam gerek demesine rağmen onun arkadaşlarından birinin banliyöyü benimsemesi, oranın yaftalarını içselleştirmesi, banliyöyü savunması hatta banliyöden bir arkadaşı polis yüzünden ölürse polis öldürmeyi göze alması bana göre bu heterojen yapının küçük bir yansımasıydı.

Banliyöler ile getto arasında bahsedilen en önemli farklardan biri ayrımın neye göre yapıldığıdır. Banliyöde ekonomik ve sosyal statüye göre sınıfsal bir ayrım söz konusu iken getto da ırksal bir ayrılık vardır. Banliyöde yaşayan azınlık ırktan biri de olsa ekonomik ve kültürel birikimini geliştirip toplumun üst sınıfına dâhil olabildiğinde banliyöden çıkabiliyor. Ancak Amerikan gettolarında hiçbir siyah hangi şarta olursa olsun tolum tarafından kabul edilmiyor ve gettoda yaşamak zorunda kalıyor. La Haine de banliyölü üç gencin Paris’ te yaşayan arkadaşlarının olması bahsedilen durumla alakalı olabilir. O gencin Paris’e nasıl yerleştiği bilinmiyor fakat oraya yerleşebilecek ekonomik ve sosyal statüsü varken onu engelleyen kimsenin olmadığı görülüyor. 

La Haine filminde dikkatimi çeken diğer bir sahne ise banliyöden bir sebeple Paris’e gitmiş olan gençlere Paris’teki polisin kibar cevap vermesi üzerine gençlerin buna şaşırması. Bence bu durum mekânın dışlanmaya, ayrıştırılmaya olan etkisini çok iyi gösteriyor. Yani eğer polis o geçlerin nerede yaşadıklarını ya da kim olduklarını bilseydi daha farklı davranırdı ama bilmediği ve onları Parisli sandığı için bu şekilde bir davranış sergiledi.

Wacquant’a göre banliyö ve getto arasındaki farklardan biri de; getto bulunduğu kentten tamamen soyutlanmış hiçbir anlamda alış veriş veya etkileşim içinde bulunmayan, kendi içinde kısmen uzmanlaşmış, kendi kendine yetebilen bir yapıya sahipken, banliyönün onu dışlayan kent ile bir ilişki içinde olduğu aslında tam manada soyutlanmadığıdır. Ayrıca her iki yapıda bulundukları yere oranla her anlamda avantajsız ve sağlıksız koşullara sahip olsa da banliyö ve getto arasında kıyas götürmeyecek derecede gettonun çok daha kötü durumda olduğu istatistiki verilerle anlatılmıştır. Tüm bunların yanında alansal olarak ve içinde barındırdığı nüfus olarak da getto çok daha fazla alana yayılmıştır ve daha fazla insan barındırmaktadır.

Sınıf farklılıklarının öne çıkarılması, La Haine’ in aksine çatışmadan, silahtan, kavga gürültüden uzak ve kendi halindeliği L’esquive filmini tam olarak Wacqount’ ın yaptığı banliyö betimlemesinin gözler önüne serilmiş hali yapıyor.

Tartışma sorusu: Aralarındaki önemli farklara rağmen banliyö ve gettonun birbirine benzetilme süreci nasıl olmuştur?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder