30 Kasım 2014 Pazar

response paper'i nasıl yazmalı(ydık) üzerine...

dönem sonuna yaklaşırken...

genellikle en başarılı response paper'ların şu basit dizgiyi izlediklerini belirtmekte fayda var:

  1. bir paragraf, 3-5 cümle film ne anlatıyor, 
  2. sonra bir paragraf 3-5 cümle makale ne anlatıyor, 
  3. sonra bir paragraf 3-5 cümle makale ve film (ilk iki paragraf) nerede ortaklaşıyor ve ayrılıyor 
  4. ve opsiyonel olarak ama olsa bonus alması kesin gibi olan 4. paragraf, film ve makale (ilk iki paragraf) birlikte ya da içlerinden biri ile bu iki malzeme dışında bir şeyin (bir başka filmin, bir deneyimin, bir kitabın, bir makalenin, bir haberin) ilişkilendirilmesi... 

28 Kasım 2014 Cuma

05 Aralık 2014 Ödevi...

Bu hafta üzerine response yazacağınız okuma ve filmi indirmek için TIKLAYIN... 

response paper 08: Caldeira (1996) + La Zona (2007) 97'


sezonun muhtemelen bu son response paper'ini yazmadan önce response paper yazımı konusunda ilham almak üzere daha önce paylaştığım interstellar üzerine yazılan iki deneme yazısına göz atabilirsiniz: http://kentselayrisma2014guz.blogspot.com.tr/2014/11/ornek-response.html

25 Kasım 2014 Salı

yeni download links...

filmlerin download linklerini planlama 1 öğrencilerine de verdiğim için dropbox aşırı yüklenmeden dolayı bu linklerden data indirmeyi durdurdu... henüz indir(e)meyenler aşağıdaki linkleri kullanarak indirebilirler...
dropbox'la sorunumuzu çözemeyebiliriz... o nedenle henüz indirmemiş olanlar ve indirmek isteyenler dersteki tüm okumaları şu linkten indirebilir bir haftalığına (130MB): http://we.tl/AqdO45Ql5A

24 Kasım 2014 Pazartesi

Örnek Response...

Aşağıda farklı bakış açılarıyla güncel bir film (interstellar) üzerine yazılmış iki deneme yazısı var... eserin kısa bir özeti ile başlayan, böylece bir arka plan sunan, sonrasında bu arka plan üzerinden yavaş yavaş eseri yorumlayan, başka konularla, süreçlerle ilişkilendiren, ve sonra bir sonuca bağlayan ve başından sonuna kadar bir derdi olan yazılar... 4 üzerinden 7-8 alabilecek yazılar...:) filmi de izlediyseniz, kendi yazı deneyiminizle kıyaslamak için bu örneklere göz atabilirsiniz... 

21 Kasım 2014 Cuma

28 Kasım Ödevi...

Gentrification/Soylulaşma kavramını merkeze alarak (ve tabii ki ayrışma/segregasyon meselesini de göz önüne alarak) şu iki video üzerinden bir response paper yazacaksınız (videolara AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYARAK ulaşabilirsiniz. (YAŞANAN İNDİRME SORUNU ÇÖZÜLDÜ...)
teslim tarihi Sali yerine Çarşamba  (26 Kasım) 22:00

not: bu hafta derste izlediğimiz videoyu ve bahsettiğim raporu (UN-Habitat) ders planı ve makale havuzu içerisine girdim

19 Kasım 2014 Çarşamba

response paper teslim tarihi uzatılması

bu haftanın response paper'ini henüz göndermeyip, göndermek isteyenler varsa, bu gece (Çarşamba) 22:00'ye kadar gönderebilirler (Sali 23:59, bu haftalığına Çarşamba 22:00'ye ertelendi).


14 Kasım - Öne Çıkan Response: [Wacquant + La Haine + L'esquive]

Duygu
La Haine filmi, L’esquive filmi ve Wacquant’ın okumasında ortak olarak Fransa’daki sosyal dışlanma ele alınmış. Wacquant, Fransa ile Amerika’yı karşılaştırarak getto ile banliyö arasındaki farkları ve benzerlikleri ortaya koymayı amaçlamıştır. Bunu yaparken Amerika ve Fransa’da ortak olan siyahların yaşam şekillerinden yola çıkmıştır. La Haine filmi ise polis ile yaftalanmış bir toplumun arasında geçen gerginlikleri konu alır. La Haine filmi gibi Fransa’da geçen L’esquive filmi ise banliyöde yaşayan gençlerin oynadıkları bir tiyatro oyununu gösterge olarak alarak sınıf farklılıklarına değinmektedir.

Wacquant, yazısında Amerika’daki ‘gettolar’ ile Fransa’daki ‘banliyölerin’ temel farklarını 5 ana başlıkta incelemiştir. Temel olarak getto ve banliyö kelimelerindeki anlam farklılığına dikkat çekerek gettoların kendi içlerinde, dışarıdan çok daha soyut, kargaşaların daha çok olduğu ve dışlanmışlığın kesin damgalar ile yapıldığı yerler olduğundan bahsetmiştir. Banliyöler ise daha çok işçi sınıfı olarak adlandırılan, çevresinden tam olarak soyutlanmamış, kargaşaların daha uzak olduğu ve damgalanmış kimlikten kurtulmanın daha kolay olduğu yerlerdir. Bu özelliklerin tanımlanmasının ardından Wacquant’ın savunduğu düşünce, Fransa’daki siyahilerin kesinlikle getto değil banliyöde yaşadıklarıdır. Bu özellikler düşünülerek La Haine ve L’esquive filmlerini ele alırsak; La Haine filmindeki çatışmaların yoğunluğu, daha katı sınırların oluşu ve film boyu gündemde olan bir silah Wacquant’ın tanımıyla banliyö kavramının gettoya doğru kaydığı izlenimini vermektedir. İnsanların mutlak damgalandığı tanısı, yaşadıkları yerden çıkıp Paris’e giden gençlerin oradaki bir polise yönelttikleri soru karşısında oldukça kibar bir şekilde yanıt almaları ile görünmez olmuştur. Çünkü Paris’teki o polis, bu gençlerin yaşadıkları yeri bilmemektedir. Birden bu kimlikten kurtulmanın ne kadar büyük farklılıklara yol açtığı açıkça görülür. Bu kısımda ‘sosyal dışlanmanın roman halleri’ okuma parçasında üniversiteye giderek farklı ortamlara giren gençlerin roman mahallerindeki kimliklerinden sıyrılarak toplumdan biri olarak görülmeleri konusu akla gelir. La Haine filminin sonunda ana karakter olan Vinz’in ve bir polisin ölmesi, yaşanılan bölgedeki şiddetin oldukça yaygın olduğunu göstermektedir. Bu konuda Wacquant’ın korkusu olan Fransa’nın Amerikan tarzı gettolara kayma tehlikesi gündeme gelir. Wacquant, her ne kadar Fransa gettosu kavramının bir sosyolojik uydurma olduğu sonucuna varmış olsa da La Haine filminde gettolaşan bir banliyönün varlığından söz edilebilinir. 

L’esquive filmi ise Wacquant’ın bahsettiği gibi tipik bir banliyödür. Daha samimi, sakin bir ortamın hakim olduğu bölgede ten rengi ayrımının tam olarak yapılmaması burayı gettodan ayıran en önemli farktır. Zengin fakir farklılıklarının daha çok vurgulandığı filmde, insanlar arası küçük tartışmalar dışında bir şiddet göze çarpmaz. Bu filmin La Haine ile en önemli ortak noktası polis tarafından düşman bilenen halktır. İki filmde de polisin göstermiş olduğu şiddet ve bir sorun yokken ortamı boşuna germesi banliyöde yaşayan insanların, başkalarında bir önyargı oluşturduğu konusunu gündeme getirir. Bu önyargı konusunda Waquant’ın belli sınırlarla ayırdığı getto ve banliyöler benzer özellikler gösterir.

Sonuç olarak, La Haine filmi Waquant’ın savunduğu düşünceye göre farklı bir yerleşme betimlerken, L’esquive filmindeki yer Waquant’ın ideal Fransız banliyösünün sınırlarını çizmektedir. Nasıl olursa olsun her iki filmde de etrafından soyutlanarak damgalanmış toplumların varlığı söz konusudur.

Tartışma Sorusu: Wacquant’ın betimlemesiyle getto ve banliyöler arasında ciddi farklar varsa ve banliyöler gettoların yanında oldukça masum alanlarsa neden toplumun parçası olarak görülmeyip hala ötekileştirilmeye mahkumlar? 


Büşra 
Makale; banliyöler ile gettonun birbirine benzeyen ve birbirinden farklılaşan yönlerini ortaya koyuyor. Makale banliyö ve gettonun etnik dağılımı, günlük yaşantısı, nüfusu, örgütsel yapısı, suç oranları ve tehlike, yoksulluk durumu ve derecesi gibi konulara yoğunlaşmıştır. Chicago’nun siyah gettosunda ve Paris’in hemen dışında bir işçi sınıfı kasabası olan La Courneuve'da saha çalışmaları, resmi istatistiklerin analizi, insanlarla derinlemesine görüşmeler yapılarak bir sonuca varılmıştır. Çalışmadaki temel amaç Fransız-Amerikan yakınsamasını açıklığa kavuşturmaktır.

Wacqount’ ın temel olarak söylediği; “İşçi sınıfı banliyöleri Amerikan tarzı gettolar değildir.” Ancak bunu söylerken işçi sınıfının yaşadığı banliyöde bir çöküntü olduğunu reddetmez. Banliyölerde toplum sınıf farklılıklarına yani temelde ekonomik düzeye göre ayrılırken, getto da durum tamamen ırk/renk ayrımıdır.

Banliyöler ve getto içerisinde azınlık nüfus barındırmaları, içerisinde bulundukları kentten aynı konularda ayrışmaları bakımından benzerlik gösterir. Sanayisizleşme, işsizlik, kamu hizmetlerinden yararlanamama ve yoksulluğun zarar verdiği, toplumun alt tabakalarına itilmiş insanların oluşturduğu yapılardır.

Makalede bahsedilen banliyö yapısının heterojenliği, citesine bağlı ve citeyi sevmeyen sakinler; La Haine filminde gördüğüm bir sahneyi anımsattı. Filmdeki siyahi gencin banliyöyü kastederek buradan kurtulmam gerek demesine rağmen onun arkadaşlarından birinin banliyöyü benimsemesi, oranın yaftalarını içselleştirmesi, banliyöyü savunması hatta banliyöden bir arkadaşı polis yüzünden ölürse polis öldürmeyi göze alması bana göre bu heterojen yapının küçük bir yansımasıydı.

Banliyöler ile getto arasında bahsedilen en önemli farklardan biri ayrımın neye göre yapıldığıdır. Banliyöde ekonomik ve sosyal statüye göre sınıfsal bir ayrım söz konusu iken getto da ırksal bir ayrılık vardır. Banliyöde yaşayan azınlık ırktan biri de olsa ekonomik ve kültürel birikimini geliştirip toplumun üst sınıfına dâhil olabildiğinde banliyöden çıkabiliyor. Ancak Amerikan gettolarında hiçbir siyah hangi şarta olursa olsun tolum tarafından kabul edilmiyor ve gettoda yaşamak zorunda kalıyor. La Haine de banliyölü üç gencin Paris’ te yaşayan arkadaşlarının olması bahsedilen durumla alakalı olabilir. O gencin Paris’e nasıl yerleştiği bilinmiyor fakat oraya yerleşebilecek ekonomik ve sosyal statüsü varken onu engelleyen kimsenin olmadığı görülüyor. 

La Haine filminde dikkatimi çeken diğer bir sahne ise banliyöden bir sebeple Paris’e gitmiş olan gençlere Paris’teki polisin kibar cevap vermesi üzerine gençlerin buna şaşırması. Bence bu durum mekânın dışlanmaya, ayrıştırılmaya olan etkisini çok iyi gösteriyor. Yani eğer polis o geçlerin nerede yaşadıklarını ya da kim olduklarını bilseydi daha farklı davranırdı ama bilmediği ve onları Parisli sandığı için bu şekilde bir davranış sergiledi.

Wacquant’a göre banliyö ve getto arasındaki farklardan biri de; getto bulunduğu kentten tamamen soyutlanmış hiçbir anlamda alış veriş veya etkileşim içinde bulunmayan, kendi içinde kısmen uzmanlaşmış, kendi kendine yetebilen bir yapıya sahipken, banliyönün onu dışlayan kent ile bir ilişki içinde olduğu aslında tam manada soyutlanmadığıdır. Ayrıca her iki yapıda bulundukları yere oranla her anlamda avantajsız ve sağlıksız koşullara sahip olsa da banliyö ve getto arasında kıyas götürmeyecek derecede gettonun çok daha kötü durumda olduğu istatistiki verilerle anlatılmıştır. Tüm bunların yanında alansal olarak ve içinde barındırdığı nüfus olarak da getto çok daha fazla alana yayılmıştır ve daha fazla insan barındırmaktadır.

Sınıf farklılıklarının öne çıkarılması, La Haine’ in aksine çatışmadan, silahtan, kavga gürültüden uzak ve kendi halindeliği L’esquive filmini tam olarak Wacqount’ ın yaptığı banliyö betimlemesinin gözler önüne serilmiş hali yapıyor.

Tartışma sorusu: Aralarındaki önemli farklara rağmen banliyö ve gettonun birbirine benzetilme süreci nasıl olmuştur?

31 Ekim - Öne Çıkan Response: [District 9]

Jenay
Filmde hayatta kalan uzaylıların Güney Afrika’ya gelip, burada ekipler tarafından mülteci kampına yerleştirilmeleri ele alınıyor. Uzaylıların yıllar sonra yerli halkın isyan etmesiyle başka bir kampa tahliye edilmeleri sırasında, ekipten Wikusvan der Merwe’ninenfeksiyon kapmasıyla uzaylıya dönüşümü başlar. Otoritelerce üzerinde deney yapılmak istenen kahramanımız kaçmayı başarır ve tüm dünya medyanın yanlı haberleri sonuncunda yeni ‘ötekiyi’ bulmaya çalışır. Uzaylıların mülteci kampına saklanan Wikus, hala ‘öteki’ olarak nitelendirdiği uzaylılarla ortak çıkarlara dayalı bir dostluk geliştirir ve istemese de artık onlardan olduğunu kabullenir. 

Bana göre filmin en ilginç noktalarından biri öteki olarak görülenlerin aslında birer ‘böcekten’ fazla olmaması. Filmin başında belki de görüntülerden rahatsızlık duyuyorken, sonlarına doğru uzaylılara bizden biri olarak bakabiliyoruz. Ana karakterimizin de filmin başından beri uzaylılara karşı davranışlarında gelgitler yaşadığını fark ediyoruz. Ancak dönüşümü ilerledikçe karşılıklı dostluk ilişkileri göze çarpıyor. Diğer uzaylıların da başlarda düşman olarak gördüğü ana karakteri kurtarması hangi gezegenden olursa olsun bireyin kendi türünü/ırkını koruduğunu gösteriyor. 

Yerli halktan birinin söylediği “Başka bir ülkeden olsalar tamam ama gezegenimizden bile değiller.” sözü ise ayrımcılığın sınırı olmadığını gösteriyor bence. Bu sözün bir alt kademesi “başka şehirden olsalar neyse ama ülkemizden bile değiller.” olabilir mesela, bugünlerde ülkede istenmeyen Suriye halkı gibi. Yıllar boyunca ırkçılığa maruz kalmış bir bireyin böyle bir söylemde bulunması yani alenen ayrımcılık yapması da dikkat çeken bir başka nokta. 

Konunun Güney Afrika’da geçmesi, akıllara azınlık beyaz nüfusun diğer kökenlerden olan insanlara yaptığı ayrımcılığı getiriyor. Ayrımcılık demenin hafif kalacağı, kırk yılı aşkın süre boyunca uygulanmış ‘apartheid sistemi’ azınlıkta bulunan beyazları tüm ırklardan üstün tutmuştur. Farklı ırklardan bireylerin evlenmesini yasaklamakla kalmayan sistem, okullarını, işlerini, gidebilecekleri yerleri kısıtlamış ve süreç boyunca bu tarz sayısız yasa çıkarmıştır. Bu yasalar hiç şüphesiz ki insan haklarını hiçe saymıştır. Bir hayli azınlıkta bulunan beyaz insan sayısına rağmen, ülke genelinde beyaz insan üstünlüğünü sağlamıştır. 

Filmin çekildiği mülteci kampının ve barakaların gerçek olduğu, sistemin geçerli olduğu tarihlerde siyah renkli bireylerin yaşadığı kamp olduğu bilinmektedir. Yani filmde aslında uzaylıların bir metafordan ibaret olduğunu, filmin izlerken ki gerçekçiliğinin hikâyenin zaten gerçek olmasından kaynaklandığını çıkarmanın çok da yanlış olmayacağını düşünüyorum.Apartheid sistemi ancak 1994 yılında son bulabilmiştir.Ancak bu kadar ağır yasalar dâhilinde olmasa da dünyanın birçok yerinde bu ayrımcılığı görmek mümkün. İsrail-Filistin bu konuya gösterilecek iyi bir örnek olabilir. Bir dönem medyada gündeme gelmiş bir olay olan Filistinlilerin İsraillilerle aynı otobüse binmesinin yasaklanması günümüz ayrımcılığının en somut örneklerinden biri olarak görülebilir. 

Tartışma Sorusu: 

-Yıllarca azınlık olarak ezilenlerin, yeni türeyen azınlıklara davranışlarını nasıl yorumlayabiliriz ? Maruz kaldıkları davranışlar onların şu anki davranışlarıyla çelişmez mi ? 


Kevser
Filmde, 20 yıldır bozuk hâlde Güney Afrika’daki Johannesburg semalarında asılı duran bir uzay gemisinin yolcuları (uzaylılar) “District 9” olarak adlandırılan etrafı çitlerle çevrili izole bir bölgede zorunlu bir mülteci hayatı yaşıyorlar. Bu uzaylılar klasik uzaylı filmlerinden alışık olduğumuz, haklarında çeşitli paranoyalar kurduğumuz; dünyayı işgal eden, dünyaya saldıran canlılar değil. Tam aksine sefalet içinde yaşayan, yardıma muhtaç olan uzaylıları seyrediyoruz. Bu yönü filmi bir uzaylı filmi olmaktan çıkarıp içerisinde birçok sosyolojik alt metin barındıran bir film yapıyor; mülteci sorununa, insanoğlunun kendisinden daha zayıf ya da farklı olana üstünlük kurma ve ayrıştırma, ötekileştirme güdüsüne değiniliyor. 

Filmde dikkatimi çeken temel konular şunlar; kendisi de ayrımcılığa uğrayan bir grubun da bir başka gruba ayrımcılık yapabileceği, farklı olana tahammülsüzlük ve empati kuramama, medyanın kitleler üzerinde algı yönetimde etkili bir araç oluşu ve bireyin faydasını değil de kendi çıkarlarını, faydalarını önceleyen devlet aklının doğurduğu terör gibi konular oldu. 

Uçan dairenin dünyada indiği yerin seçimi tesadüfi değil. Güney Afrika’daki 1964 yılına kadar devam eden Apartheid rejime gönderme yapılmış. Ten renkleri farklı olduğu için ayrımcılığa uğrayan, hak ve özgürlükleri ihlal edilen insanların bulunduğu bir coğrafyaya bir de uzaylılar geliyor. Beyazların siyahlar için kullandığı ırkçı söylemlerin çok benzerlerini siyahların da uzaylılar için kullandıklarını görüyoruz (“Başka ülkelerden olsalar tamam da bu gezegenden bile değiller.” diyen siyahî kadın). Kendisi de ayrımcılığa, zulme uğrayan bir grubun kendisinden daha zayıf olan bir başka gruba üstünlük kurduğunda yapabileceklerini görüyoruz. Bunu, tarihleri boyunca sürekli sürgüne maruz kalan İsrailoğulları ve günümüzde aynı tehcir ve zulüm politikalarını Filistinliler üzerinde uygulayan İsrail ile ilişkilendirebiliriz. 

Filmde dikkatimi çeken bir diğer konu da şu ki; iktidar grupların medyayı kamuoyu algılarını etkileyip yön vermede ideolojik bir araç olarak kullanmadaki başarıları. Hak ve özgürlüklerden, demokrasiden sık sık dem vuran bazı devletlerin, kurumların ve insanların ikiyüzlülüğü de belirgin şekilde göze çarpıyor. Tıp ki gerçekte de olduğu gibi… İnsan haklarından ve onurundan sıkça bahsederek, hakları ve özgürlükleri önemsenmeyen gruplara güya insanca davranıldığı algısı oluşturularak, bu gruplara yapılan müdahaleleri ve idarecileri kamuoyunun gözünde normalleştirme ve meşrulaştırmada önemli bir rol oynuyor medya. Bugün insan haklarını koruma adına kurulmuş bazı kuruluşların Asya ve Afrika’da yaptıkları yardımların, orada yaşayan insanların haklarını çok da önemsediklerinin kanıtı olmadığını buna örnek olarak verebiliriz. Ayrıca devletlerin kendi çıkarlarını önceleyen politikaları ve derin devlet uygulamalarının sonucunda hakları ihlal edilen grupların kendilerini korumak ya da herhangi başka bir sebeple silahlanmaları durumunda azılı suçlu, terörist olarak ilan edildiklerini de görüyoruz. Devlet tarafından işlenen suçların radikal grupların doğmasına sebep olabileceğini güzel bir şekilde işlemiş film. 

Tartışma Konusu: Devletin ulaşmak istediği amaç veya hedef için ilgili grubu kendine düşmanlaştırarak o gruba müdahaleyi meşru hâle getirmesi meselesi 


Tuğba 
Belirli sebeplerden dolayı evlerine dönme imkanı olmayan canlıların geldikleri yeni yerde kalmak zorunda olmasıyla başlayan süreçte oluşan bu kenar mahalledeki yaşam, diğer canlılar ile ilişkiler ve oradaki dışlanma anlatılıyor. Filmde uzaylı olarak yansıtılan karakterlere canlılar diyerek hitap etmek istiyorum. Çünkü kullanılan uzaylı sıfatı bir maske niteliği taşıyor. Anlatılan topluluk herhangi bir yerde yaşayan ve böyle sorunlara maruz kalmış herhangi bir canlı kümesini yansıtıyor olabilir. Zincirleme olay örgüsü içinde farklı bölgelerdeki insanların görüşleri alınarak gerçekçilik katılıyor. Sadece o bölgeye önceden yerleşen canlıların yani insanların görüşlerine yer verilip oraya yerleşmek zorunda kalan canlıların düşüncelerine yer verilmemesi büyük bir eksiklik olarak göze çarpıyor. Evlerine dönemeyen canlılar çalışmayan gemilerinin hemen altında kurulan geçici bir kampa yerleştiriliyor. Yaşam ve yaşayış şekilleri ile tellerle çevrili bir kenar mahalle oluşuyor. Dışarıdan gelen tepkilerin büyümesi ile sadece tek bir tarafın görüşlerine önem veren devlet mekanizması daha önce 9.bölgede barınma imkanı verdiği canlılara tahliye kararı çıkararak evlerinden ediyor.Bu bölgedeki canlılar her kenar mahallede rastlanan yeterince beslenmemiş, sağlıksız ve başıboş özellikleri ile tanımlanıyor. Evinden tahliye edilmek zorunda kalan canlının sadece fiziksel tepkisine yer verilen filmde onların düşüncelerini de duymak isterdim bu durum büyük bir boşluk yaratıyor. Ve olaya sadece düşüncelerine yer verilen canlı türünün gözünden bakılmasını zorunlu kılıyor. Diğer topluklardaki her birey tarafından dışlanmış bir grup anlatıyor. Elbet bazı kişilerin de burada dışlananları korumak için birşeyler yapacağını herkesin ayni fikirde olmayacağını düşünüyorum. 

Güney komşumuz Suriye'de yaşanan iç savaştan kaçan Suriyelilere barınma ve koruma imkanı sunan ülkemizde de bazı yaşananlar bu filmdeki olaylarla örtüşüyor. Evlerine dönemeyen ve kendilerine gösterilen yerde yaşamaya çalışan bireyler olarak filmdeki topluluk ile benzer özelliklere sahipler.Yerli halkı dışarıdan gelen canlıları aralarına almak istemiyor.Suç oranının artacağından tansiyonun yükseleceğinden endişeleniyorlar. Yerli insanlar ayaklanarak yeni gelenleri istemediler ve sokaklara dökülerek fiziksel müdahalede bulunmaya kalktılar tıpkı filmdeki gibi.Fark olarak ülkemizde bu durum çok ciddi boyutlara ulaşmadı, filmdeki gibi çok ciddi bir dışlanma söz konusu değil Suriyeliler giremez yazılı bir levha oluşturulup asılması gibi.Devlet tavır olarak da filme göre daha ılıman yaklaşılıyor. 9.bölgeden tahliye edilme süreci, kentsel dönüşüm adına Sulukule, Tarlabaşı, Samsun 200 Evler gibi kenar mahalledeki tahliye süreçleri ile ilişkilendirilebilir. Filmdeki gibi insanlardan zorla veya farkında olmadan evden çıkmaları için kontrat imzalatılıyor. Evlerinden ayrılmak istemeyen insanlar fiziksel zorluk çıkarıyorlar. Gerçekçi temellere dayanan filmde 1970 yılında uzaylıların yaşadığı barakalarda gerçek insanlar yaşamakta. 60.000 kişi zorla göç ettiriliyor. Filmin yönetmeni ve senaristi olan Neill Blomkamp bu olaydan esinlenerek filmi çekiyor. Filmde dikkat çeken şeylerden biri de oraya dışarıdan gelen insanların yerli halkın özelliklerini almaya başlaması, giderek oradaki kendi benliklerini kaybetmeleri.Filmin başında kıyafet denebilecek bir kumaş parçası dahi giymeyen canlılar bir yirmi yıl orada yaşayıp tahliye edilirken üzerlerinde kıyafete benzer şeyler giyiyorlar. Köpek dövüşü horoz dövüşü gibi akrep dövüşünü oranın halkıyla izliyorlar.Bu durumda o grubun gittikçe içinde olduğu topluma katılmak için mi çaba harcıyorlar yoksa istemeden mi kendi özelliklerini yitiriyorlar sorusunu düşündürüyor. 


Tartışma sorusu: Kenar mahallede yaşayan insanlara diğerleri neden bir lakap takılma gereksimini duyuyorlar? 


Zehra
District 9 filmi, geçmişte yaşanan ve günümüzde hala yaşanmakta olan ayrımcılık türlerinden toplumsal ayrımcılığı birçok yönüyle ele almıştır. Başlangıçta kimse filme konu olan bu bölgenin tam olarak ne olduğunu bilmiyor ve insanlar burada birçok sır olduğunu düşünüyor. District 9 ve uzaylılar tarif edilirken farklı statülerde birçok insanın görüşü alınıyor. Bu insanlar arasında muhabir, sosyolog, mühendis, doktor, polis memuru ve halktan bir kaç kişi bulunuyor. Hepsi ön yargılarla anlatmaya başlıyor District 9’ı ve şikayetleriyle devam ediyor film. Beslenme biçimleri, sağlık durumları, hayattan beklentileri, koruma ve statü sağlama istekleri, marka takıntıları, ikaz/işaret ve kendi ifadeleriyle uzaylıların bulundukları bölgeye ait olmadıklarından bile şikayet ediyorlar. Üstüne bir de ‘karides’ e benzediklerini düşünüp, bunu ‘leş yiyen çöpçü hayvan’ açıklamalarıyla daha da çirkin hale getiriyorlar. 

Halkın giderek artan isyanı ve uzaylılara karşı kötü tutumlarına ancak 20 yıl dayanabilen devlet, sonunda bu bölgenin şehirin dışına taşınıp polis kontrolü altına alınması için düğmeye basıyor. 9 Eylül 2010'da MNU'nin saha operasyon şefi Wikus van de Merwe artık 1.8 milyona ulaşmış olan ve kontrolü zorlaşan bölgeyi tahliye ile görevlendirilerek kapı kapı emirleri imzalatmaya çalışıyor. Ve bu görev sırasında vücuduna yayılan bir zehir ile bir uzaylıya dönüşmeye başlıyor. Bu dönüşümden önce halktan birinin, ‘’Uzaylılara seçici bir virüs bulaştıralım, gitsinler, nereye bilmiyorum ama gitsinler.’’ ifadeleri bir insanın hayatının onun aşşağıladığı horgördüğü bir şekle dönüşmesini çarpıcı yönleriyle ele alıyor. Ve tamamen uzaylı olduktan sonra insanken içinde bulunduğu konumu ve durumu kolayca unutup savaş açtığı canlılarla aynı şekilde davranmaya başladığını gösteriyor. 

Ve anladım ki; insanlar bilmedikleri şeylerden korkar ve onlara karşı gereksiz bir ön yargı içinde bulunurlar. İşte tam da bu noktada insan eğer korktuğu, sakındığı şeyi bilseydi nasıl davranırdı diye durup düşünmeden edemiyorum. Şartları her ne kadar göründüğünden ibaret sanılsa da aynı dışlanmayı yaşamadıkça aynı hayata sahip olmadıkça asla anlayamayacağız ayrımcılık uyguladığımız kesimin içinde bulunduğu durumu ve asla anlam veremeyeceğiz yaptıkları davranışlara. 

Küçük bir araştırmayla rastladığım bir haber. ‘’District 9’ın Johannesburg’un bir banliyölerinden olan ve “Apartheid” olarak anılan etnik ayrımcılık yıllarının mirası olarak görülen Soweto’da geçiyor olması, filmin şehrin gerçek tarihi ile kurduğu bağları da güçlendiriyor. İnsanların doldurulmuş bir bataklık arazisi üzerinde ve barakalarda yaşadığı Soweto, filmin senaryosu ile gerçeklik temelli bir bağ daha kurmasını sağlıyor. Çünkü mahallenin sakinleri, film ekibinin çekime geldiği aralıkta devlet görevlileri tarafından şehrin 20 kilometre uzağındaki sübvanse konutlara taşınıyor. Ekip Johannesburg’a geldiği sırada yıkılan barakalar, film için satın alınıyor, etrafı dikenli tellerle çevriliyor ve tam olarak istenen kontrollü çevre yaratılmış oluyor.’’ 

(http://www.mimarizm.com/kentintozu/Makale.aspx?id=1197&sid=1191)Her ne kadar film olarak görünse de çekildiği alan bile gerçek olan bu esere konu olan ayrımcılığın olduğunu gözardı etmek mümkün değil. 

Tartışma Sorusu: Film bilim kurgu bile olsa ayrımcılık uygulanan kesimin görsel olarak bu kadar korkunç/itici/çirkin(aslında bu da bir ayrımcılık!) yansıtılması dahi filmin amacıyla (yaşanılan ayrımcılığı saf haliyle perdeye taşıyıp ayrımcılık yapanlara eleştirel bir mesaj gönderme) çelişmiyor mu?


Vahit
Film, özellikle ilk yarısında neredeyse her sahnede bir çok metafor kullanarak "öteki" kimdir? "ötekileyen" kimdir, bu ötekileş-tir-me süreci nasıl bir süreçtir, taraflar arası empati yapılabilir mi? gibi soruları, yarattığı "sanki gerçek bir olayın belgeseliymiş" havası sayesinde izleyeni içine alarak cevaplamaya çalışıyor. Uzaylıların sığınma hakkını savunan insanlar, onların gitmesi gerektiği düşünen tutucu tipler, şu an Türkiye'de Suriyeli sığınmacılar konusunda ne konuşuluyorsa hemen hepsi mevcut. Tüm bunlar sayesinde Johannesburg'u Gaziantep, uzaylıları suriyeli sığınmacılar, dünyalıları da gaziantepliler gibi görerek izlemek gayet mümkün oldu. Ama çoğu ABD yapımı film gibi bütün bunların yapılışında bir çok soru işareti de mevcut. Bu soru işaretleri ve dikkatimi çeken başka şeyler şöyle:

- Ötekileştirilmiş insanları anlamamız için illa önce onlara bir acımamız mı gerekli?
Kötüleri temsil eden albayın tavırları. Bir uzaylının kedi maması sırasında masum masum "haftaya öderim" dedikten sonra kedi maması satıcısı insan tarafından terslenmesi. Uzaylı çocuğun tatlı halleri.. gibi bir çok örnekle filmde "öteki-öteleyen" ayrımı "iyi-kötü" ayrımından temellendiriliyor. 

- Her "Öteki" gibi bu uzaylılar da hırsızdır damgası..
Hırsızlık, ayrıştırılmış mahalledeki uzaylıların karşı koyamadıkları genetik bir özellik olarak sunuluyor. Ya da burda film tamamen ironi yaparak "Medya ötekiler için böyle der, inanmayın" da demek istemiş olabilir.

Bunların yanısıra filmin daha başlarında geçen bir sahnede, alttan alta "bizim öteki, uzaylı ötekiden iyidir" tadında bir tavır hissediliyor. Bu durum nöbetleşe yoksulluk kıvamında bir şey gibi geldi bana.

- Nöbetleşe Ötekilik
Filmin başlarında zenci mahallesiyle bu uzaylı durumları hakkında röportaja gidiliyor ve arabada zenciyle beyaz arasında "we are same mann. we are not fucking same" muhabbeti dönüyor. Bu ayrıntıda beyaz adam zenciye " tamam şu an senden daha ötekiler olduğu için sıranı savdın ama o kadar da değil " tavrını takınıyor. Ve röportajda -aslında yine başka bir ayrıştırılmış alanda yaşayan- zenciler, uzaylılar hakkında "burdan defolup gitsinler" diyecek kadar öteki olma sırasını savmış artık başka bir grubu ötekileştiren bir profil sergiliyorlar.

Son olarak, film keşke sonlara doğru gittikçe iyice aksiyona bağlayıp holivut filmi olma işini, merwe'nin christopher'a "sen devam edebilirisin beni bırak kendini kurtar" geyiğini yapacak kadar abartmasaydı diyorum.

14 Kasım 2014 Cuma

21 Kasım Ödevi: [Pınarcıoğlu ve Işık ve Roy]

Bu hafta'nın response paper'ini şu iki makaleyi bir arada düşünerek yazacaksınız. dikkat Ananya Roy'un makalesinde sadece sayfa 82-86 arasından sorumlusunuz. Makaleleri her zaman olduğu gibi makale havuzu sayfasından indirebilirsiniz... 

  •  Pınarcıoğlu, M. & Işık, O., 2001. 1980 öncesinde kent yoksulları + 1980 sonrasında kent yoksulları: “nöbetleşe yoksulluk.” In Nöbetleşe Yoksulluk. pp. 110–122, 155–178
  • Roy, A., 2009. Why India Cannot Plan Its Cities: Informality, Insurgence and the Idiom of Urbanization. Planning Theory, 8(1), sayfa 82-86

teslim her zaman olduğu gibi Salı 23:59'a kadar... 

8 Kasım 2014 Cumartesi

response paper - görsel

bu haftaki response paper içine filmden sahnelere ait görseller koyabilirsiniz anlattığınız şeyle alakalı olduğunu ya da anlatımınızı güçlendireceğini düşünürseniz...

habersiz quiz..

bundan sonraki haftalarda, arada, ya da belki her hafta, dersin başında, ortasında ya da sonunda habersiz quizler olabilir bu size verdiğim vocabulary/sözcük havuzu üzerinden... ve yeni vereceğim setten de... haber de vermiş oldum böylece... katılım puanı yerine (1P), quiz yapılan haftalarda quizden aldığınız puanı katılım hanesine yazarız (2P-4P arası birşey olur ihtimalle).

ödev affı...

PSIS'te "ara toplam" diye bir kolon açtım. orada şu ana kadar yaptığınız işlerden alabileceğiniz ve aldığınız toplam puanlar yazıyor... mevcut durumunuzun fotoğrafını gösteriyor bir anlamda... (bonuslar eklenmemiş ve bir ödev yazmama hakkınız göz önüne alınmamış yani .eksik ödevleri olanların + 4 puan daha alabilmeleri söz konusu)

derste konuştuk, bir kereye mahsus olmak üzere (dersin formatının ve değerlendirme sisteminin diğer derslerden farklı olması nedeniyle anlaşılmama ihtimaline binaen bu dönemlik) değerlendirme sisteminin omurgasını oluşturan response paper'ları hiç göndermeyen ya da eksik gönderenler için 16 Kasım 2014 Pazar 23:59'a kadar bir süre verdik... bu tarihe kadar gelen ödevler 4 yerine 2 puan üzerinden değerlendirilecek. 

bundan sonraki haftalar için şöyle bir kural koyalim... teslim tarihinden sonra gönderilen ödevlerden her gün için 1 puan düşülecek... örnek: teslim salı gecesi, çarşamba gönderenler 3, perşembe gönderenler 2, cuma gönderenler 1 puan üzerinden değerlendirilecek. cuma gününden sonra puan yok... 

4 Kasım 2014 Salı

Dönem Ödevi...

dönem ödevi, dönem başında konuşulduğu gibi, son notun %20'sini (final notunun yarısı yani 20 puan) oluşturacak. ödev için 2 alternatifiniz var (ikinci alternatifi konuşmamıştık), bu iki alternatiften birini seçeceksiniz:

1) VİDEO: 

    • kentsel ayrışma ile ilgili temel bir kavramı ve/ya kentsel ayrışmanın gerçekleştiği bir mekan ele alınarak 2-3 dakikalık (120-180 saniye arası +-%10) bir video hazırlanması. (işin türü daha uzun bir çalışmayı gerektiriyorsa ek süre talep edebilirsiniz)
    • video ödevi bireysel olarak yapılacak. 
    • video ödevinin bir başlığı ve aynı zamanda tek paragraftan oluşan bir açıklama metni olacak. 
    • sesle ilgili: arka plan sesi de olabilir, müzik de, ikisi birden de... ama müzik kullanacaksanız telif hakkı problemi olmayacak müzikler yani creative commons havuzundan bir müzik olsun, şu linkten faydalanabilirsiniz: http://freemusicarchive.org/ (işin niteliği telif hakkı olan bir müziği gerektiriyorsa, belli bir müziğin olması işin içeriğini ve anlamını önemli ölçüde etkileyecekse, böyle düşünüyorsanız benimle iletişime geçin)
    • çekim: mümkün olduğu kadar, işiniz, dert edindiğiniz şey aksi bir şey gerektirmiyorsa, yatay çekim yapıyorsunuz... ve sabit plan çekim yapıyorsunuz... 
    • çalışma ayrışma ile ilgili bir konuyu dert edinecek, çekimler bu konu etrafında şekillenecek.
    • vurgulamak adına bir kez daha yazalım: bir derdiniz olacak ve bu dert ekseninde çekimler olacak, dilediğiniz bir teknikte... farklı teknikleri ve video türleri bir arada kullanarak (documentary, mocumentary, flashmob, kurgu, kanimasyon/stop-motion, time-lapse, mevcut alana müdahale ederek (oradaki bir şeyi değiştirerek, alana bir şey koyarak, "derdinizi" aktarmanıza yardımcı olacak, bir anlamı olacaksa), etkileşimli  (vs.) vb. teknikler... (bunlardan bir kaçı bir arada kullanılabilir).
    • temel mesele video tek başına izlendiğinde ya da  açıklama metni ile bir arada değerlendirildiğine bir derdinizin olduğunun hissedilmesi (bir yandan da kör göze parmak sokar gibi -show haber gibi)-olmamalı).
      AŞAMALAR: 
      • 10. haftanın dersinden önceki çarşamba gecesi (19 Kasım) 23:59'a kadar video çalışmasının başlığı dersin email adresine email atılmalı... (doğrudan emailin içine yazılarak). 
      • 11. haftanın dersinden önceki çarşamba gecesi (26 Kasım) 23:59'a kadar video çalışmasının başlığı ile birlikte bir paragraflık bir açıklama metni ve çalışma planı (nerede çekim yapacaksınız, kimlerle görüşeceksiniz, nereleri çekeceksiniz, kurgu mu olacak, mocumentary tarzından bir şey mi olacak, nasıl bir yöntem izleyeceksiniz?) dersin email adresine email atılmalı... (doğrudan emailin içine yazılarak)
      • 14. hafta dersinde video çalışmasının taslak hali (5 dakikadan uzun olmamalı) sunulacak... 
      • video çalışmasının son hali (2 dakika +-12 saniye) final günü final sınavında teslim edilecek, aynı zamanda aynı gün içinde dersin email adresine wetransfer, dropbox vb. dosya aktarım portalları aracılığı ile gönderilecek.
    • not: 
      • montaj ile ilgili destek almak isteyenler benimle önceden iletişime geçerlerse kendilerine yardımcı olabilecek kişilerle temasa geçmelerini sağlayabilirim. 
      • dosya adı ve email konu başlığı formatı ile ilgili diğer ödevler için geçerli olan kurallar bu ödev için de geçerli
      • ara teslimlerden sonra verilecek geribildirim/feedback doğrultusunda çalışmalar geliştirilerek çalışmalara son hali verilecek...
      • ilk aşama teslim 2, ikinci aşama teslim 3, üçüncü aşama taslak video sunuş 5 ve son aşama teslim 10 puan değerinde olacak. 
      • her bir aşamada geç teslimlerden puan kırımı yapılacak..  
2) TARTIŞMA METNİ (DISCUSSION PAPER):  

    • kentsel ayrışma ile ilgili temel bir kavramı ve/ya kentsel ayrışmanın gerçekleştiği bir mekan üzerinden bir tartışma konusu (bir problem, dert, üzerinde konuşulacak bir konu) seçilecek ve bunun üzerine 1500-2000 kelimelik bir makale yazılacak. 
    • en önemli mesele intihal/plagiarism meselesi... bilerek ya da bilmeden yapılmamalı... bu konuda konuşuruz bir kez daha, kafanızda sorular varsa sorun. plagiarism varsa (bir cümle bile) çalışma 0 (sıfır) alır, ayrıca bunun başka sonuçları da olabilir... 
    • makale bir saha çalışmasına dayanmalı ve birincil data içermeli: yani bir mahalleye gidip orada gözlem, ilgili kişilerle mülakat vb. yöntemler kullanarak birinci elden veri toplamalısınız ve makalede bu verileri, uygun bir şekilde referans vererek, kullanmalısınız... 
    • makale teorik metinlerden faydalanmalı: makale içinde çalışılan konu ile ilgili en az 5 kaynağa (derste verilen okumalar ya da yeni okumalar) referans verilmeli, yapılan çalışma bu okumalarla ilişkilendirilmeli
    • makalede bir akademik makalede olması gereken tüm bölümler olmalı: özet, giriş, literatür taraması, metodun (saha çalışmasının nasıl yapıldığını ve ne tür kaynaklardan yararlanıldığını) anlatıldığı bir kısım, saha çalışmasından çıkan bulgular, bu bulguların değerlendirildiği ve literatürle ilişkilendirildiği bölüm, sonuç bölümü gibi... 
    • gene önemine binaen vurgulamak adına: bir derdiniz, bir araştırma probleminizin olması önemli, makale bu problem etrafından şekillenecek... birincil data meselesi önemli, yani çalışmanın alana gidip gözlem + insanlarla mülakat yapmak gibi birini elden toplanan verileri içermesi önemli. 
    • AŞAMALAR: 
      • 10. haftanın dersinden önceki çarşamba gecesi (19 Kasım) 23:59'a kadar bir makale başlığı dersin email adresine email atılmalı... (doğrudan emailin içine yazılarak). 
      • 11. haftanın dersinden önceki çarşamba gecesi (26 Kasım) 23:59'a kadar makale başlığı ile birlikte bir paragraflık bir özet ve makalenin çatkısı (outline'ı) dersin email adresine email atılmalı... (doğrudan emailin içine yazılarak)
      • 15. hafta dersinde makale çalışmasının taslak hali  sunulacak... (dileyenler sunuş sonrasında taslak metinlerini feedback almak üzere teslim edebilir)
      • makalenin son hali final günü final sınavında teslim edilecek, aynı zamanda aynı gün içinde dersin email adresine docx formatında email atılacak. 
    • not: 
      • dosya adı ve email konu başlığı formatı ile ilgili diğer ödevler için geçerli olan kurallar bu ödev için de geçerli
      • ara teslimlerden sonra verilecek geribildirim/feedback doğrultusunda çalışmalar geliştirilerek çalışmalara son hali verilecek... 
        • ilk aşama teslim 2, ikinci aşama teslim 3, üçüncü aşama  taslak makale sunuş 5 ve son aşama 10 puan değerinde olacak. 
          • her bir aşamada geç teslimlerden puan kırımı yapılacak.

      2 Kasım 2014 Pazar

      14 Kasım Ödevi: [Wacquant + La Haine ve L'esquive]

      14 Kasım için (2 hafta sonraki ders için) Wacquant'ın okuması ve şu iki film beraber değerlendirilerek bir response paper yazılacak. Response paper ile ilgili genel kurallar/talepler geçerli (bkz. response paper sayfası), bu kez bir okuma ile iki filmi bir arada düşünerek bir response paper yazacaksınız. Bununla birlikte Wacquant'ın Paris banliyösüne yönelik yaptığı tasvirlerin/anlatımların bu iki filmden hangisine daha yakın olduğu ve/ya okuma içinde bahsedilen konularla her iki filmdeki sahneler arasındaki örtüşme/örtüşmeme durumları üzerinde özellikle durun.

      Okuma:
      • Wacquant, L. (2010) "Karıştırmaktan Karşılaştırmaya: Banliyöler ve Getto Nasıl Yakınsıyor ve Zıtlaşıyor", Kent Paryaları (çevirmen: Mehmet Doğan), Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi pp. 155-183 (makale havuzu sayfasından indirilebilir)   
      Film: